Bir Tatlı Kaşık Çamur: Kız çocukluğundan kadınlığa geçişin mutfağa sığmayan sırları
“Bir Yemek Kaşığı Çamur” sihirli bir oyundur. Ancak büyüsünü masallardan, masallardan ve hurafelerden almaz; Hakikatten, kadınların en dip noktasından. Küçücük davranıyor, küçücük adımlarla sahneyi kuruyor. Ancak bütün bir dünyayı anlatır; Evlerden, odalardan, mutfaklardan taşınan kadının öyküsünü ve dahası tüm kalıplarını anlatır. Asla yalnız yürümediğimizi hatırlatıyor, her birimizi yeniden kalabalıklaştırıyor.
26. İstanbul Tiyatro Festivali sona erdi ama prömiyerini burada yapan “A Sweet Spoon of Mud”u anlatmayı sonraya bıraktım çünkü smack oynamaya devam ettiler. Senaryosunu Elif Candan’ın yazdığı, yönetmenliğini Fiziki Tiyatro Araştırma Grubu’nun kurucularından Pınar Akkuzu’nun üstlendiği, Nushu Tiyatro ve Echoes Sahne’nin katılımıyla hayata geçirilen oyun, oynanışının yanı sıra oynanışı hakkında da konuşulacak istek uyandırıyor. onun konusu.
Festivalin “Bunda Bir Kadın Var” bölümünde yer alan üç oyundan biri olan “Bir Tatlı Kaşık Çamur”, 19. İstanbul Tiyatro Festivali. Ancak bu vesileyle paylaşmak isterim ki “Bu İşin Kadını Var” başlığı bana pek uymuyor. Şüphesiz her işin bir hanımı vardır, altını bu kadar cüretkarca çizince anlaşılmıyor sanırım. İmzalarımız artık yaygın değil.
Parantezleri kapatın. Oyundan devam edecek olursam; 40’lı yaşlarında hem mutfağa hapsolmuş hem de oraya sığınan kadınlar görüyoruz. Oyuna bir seslendirme eşlik eder, onların hayatlarını ve sırlarını açığa vurur, yabancılaşma yaratır ve böylece dramı bozar. Seslendirme de oyuna bir kadın program havası katıyor. Hani tam ağlayacakken sinirlenip kocaman gülmeye başlarsınız işte o geçişi çok iyi yapan psikolog benzeri bir seslendirme. Bu sesten gelen sorular iki bakan kadına kardeşlerini, okul hayatlarını, çocukluklarını, annelerini -ki kadınların annelerinin ya yük, ya yara, ya hasret ama hepsi eksiktir- eşlerini, hayatlarını nasıl geçirdiklerini soruyor. günler, aşık olup olmadıkları. Bu sorular onların hayatlarının yastığını, kalplerinin diğer tarafını görünür kılar. Kendi gözlerinden bile kaçarak bir an için canlarından vazgeçer gibiler.
Bir evde olduğumuzu düşündüren beyaz perdeleri asılı iki pencere, oyun boyunca ışığın gücü ve bilinçli olarak belirlenmiş gölgelerle mutfaktaki hanımın rengarenk öfkesini, korkusunu, aşkını, hayal kırıklığını, bastırılmış düşüncelerini, kısık sesini ortaya çıkarır. . Dış sesin soru sorduğu anlarda, sürprizlerde ve üzüntülerde ışık, her duygu geçişinde farklı bir renge bürünerek rol oynar. Kasvetli zamanlar gri, sürprizler sarıydı mesela. Hem sese hem de sessizliğe eşlik eder. O gölgeler oyuna adını duymadığımız başka karakterler ekliyor, o. Bazen perdelerde birbirine iple bağlanmış iki kişi belirir, muhtemelen birbirlerini sürüklerler. Bazen iki hanımın arkasından bir sürü gölge hanım yansır, evin perdesi kalabalıklaşır. Tıpkı mutfaktan son çıkışta, sonra sokakta, 25 Kasım 8 Mart’ta birlikte yürüdüğümüz gibi.
Heyecanımın kaynaklarını biraz daha araştırıyorum. Oyunda pencerelere paralel bazı mutfak gereçleri görüyoruz; kepçe, mutfak önlüğü, çırpma teli, büyük bir kase, ustama söyleyeyim, kırmızı mutfak eldiveni… Ve daha sonra anlatacağımız kelebek kanatları… Üç günlük ömrü olan güzel kelebekler mi dersiniz, yoksa bir özgürlük uçuşu mu? İzlediğinizde karar verirsiniz.
Geleneksel Alman elbiselerini anımsatan, dantelli, katlı, karpuz kollu iki elbise; biri kırmızı, obur sarı. Renkler, bir kızın çocukluğunun ve kadınlığının ortasındaki iki temsil gibi görünüyor. Aslında bu kadar resmedilmiş, sanki kendilerine çocuk olma fırsatı verilmemiş, yaşama şansı verilmemiş gibi görünen iki kadın görüyoruz. Cahillik konusunda uzun bir geçmişe sahip olan Japon kadınlarının makyajları, kostümlerin neşesine bir de eklenince karakterlerin görselliği distopik bir hal alıyor. Oyunun kavşağında iki hanımın söylediği çocuk müziği de bu atmosferi yaratıyor. destekler. Bunlar oyunun en güçlü saçma unsurlarıdır.
“Kelebekler kanat çırpıyor/Rengarenk kanatlar doğayı süslüyor/Uçuyor kelebekler yaz geldi/Bütün tarlalar çiçek açtı”Yüksek sesle gülerken içimizi acıtan müziklerden biridir.
Oyunun “şehir merkezi” olan mutfak, birçok biçimde yankılanıyor. Çünkü konutun bu kısmı pek çok hoş kokuyu gizler; keyifli sofralar, uzun sohbetli akşamlar, eğlenceli pasta alkışları… Bazı filmlerde, kitaplarda, masallarda ya da söylevlerde böyle anlatılır, hanımefendinin puantiyeli önlüğünde çocuklarına gülümseyip yemek yedirdiği yer! İlkel toplumların sonunda sınıflı yaşamın başlaması, buna paralel olarak erkeğin kahramanı, kadının mutfağa kapatılması… Bu durum, yeni yaşam mimarisinin çizimlerine “kadınların konforunu daha çok artırmak” şeklinde yansımıştır. ve dahası”. İşte on yıllardır kadın egemenliğini konu alan bir oyunda, mutfak sırlarımızın yeri olup, kapılarını ardına kadar açmaktadır.
Çünkü mutfak bazen emniyet kemerlerinin çekilip bardakların fırlatıldığı bir tartışma alanı, bazen iki hanımın konuşup ağladığı bir masa, bazen içine gözyaşlarının aktığı, bazen de histerik bir mutsuzluğun yaşandığı bir mekandır. Ama en çok da kuşaktan kuşağa kadınlar sırlarını şemsiye kavanozlarda, mutfak dolabının zemininde, buzdolabının en soğuk köşesinde, mahzenin en karanlık köşesinde saklamışlar; Taştıkça karıştırdığı, kaynadıkça reçel köpüğü gibi köpürdüğü, kabarınca kek gibi çatal sapladığı, ocağa süt gibi dökülünce yanık kokan ama konserve kavanozları gibi dizginlediği sırlar odası. sıkışmış olsa bile…
Oyunun bu su gibi akışı, yönetmenlik çalışmasının inceliği, fiziki tiyatronun enstrümanlarının yüksek sesle çalınması ve oyunculuğun eşdeğerliği ile mümkün kılıyor. Oyunda kadının görünüşünü bir grupla ya da şehirli olmakla sınırlamayan daha geniş bir anlayış vardır. Ve oyuncular, tüm teknik hareketler burayı destekliyor ve estetize ediyor. Oyuncular, sahneleme yöntemlerine paralel olarak vücutlarını ve yüz ifadelerini her an oyuna dahil ederler. Bir kukla, bir dansçı, bir büyükanne, bir çocuk…
Festivalin ortasında “Juliet ve Romeo” gibi hem sevindiğim hem de üzüldüğüm bir oyun vardı ve kolay detaylara gösterdikleri özen ile bulduğum gönülden yakalandım. Azla çok iş yapmak aslında kadınların genel özelliğidir. Nushu Theatre & Echoes Stage hanımları elbette bu beceriye sahiptir.
“Aldım, yaktım, küllerini gömdüm, ellerimi yıkadım” Bir tekerlemeyle sahneyi açtığımızda mutfak tezgahının önünde dedelerimiz, teyzelerimiz, annelerimiz beliriyor. Birebir cümleler şimşek gibi uzuyor, fotoğraflar çakıyor sanki gözümüzün önünden: “Kadın programlarından, 3. sayfa haberlerinden… Erkek zihniyetin koruduğu erkekler tarafından katledilen bacılarımızla göz göze geliyoruz. “Taş ye” deyip de “Aferin” diyemiyorsa, birçok kadından gelen “Bir Tatlı Kaşığı Çamur” ikramı, beddualarımızın yeni ifadelerinden biridir.
NUSHU TİYATROSU & EKOES SAHNESİ
Tarafından gönderildi:Elif Candan
Yönetim:Pınar Akkuzu
Oyuncular:Bengisu İspir, Cansu Canaslan
yönetmen yardımcısı:Gizem Akdoğan
Hareket Tasarımı:Ceyda Özcan
Müzik Yöneticisi:Berkay Özides
Işık ve Sahne Tasarımı:Utku Kara
Kostüm dizaynı:Hilal Polat
Poster tasarımı:Deniz Simülasyonu
Işık ve Ses Operatörü:Berat Aydın
Oyun Fotoğrafları:murat dürüm
Üretici:Gökhan Civan
Üretme:Nushu Tiyatrosu ve Echoes Sahnesi
Süre:60 dakika
Bir perde.
Gelecek oyun tarihleri:20 Aralık Salı 15.00 Ankara Aralık Etabı, 15 Ocak Pazar 20.30 Alan Kadıköy.